Gaziantep ve çevresinde yapılan araştırmalara göre yöre, Anadolu’nun ilk yerleşilen alanlarından biridir. Yöredeki ilk yerleşimlerin M.Ö. 10.000’lere tarihlenen Paleolitik Çağ’a uzandığı yapılan kazılarda ele geçen buluntulardan anlaşılmaktadır. Ayrıca bölgede Kalkolitik, Tunç, Mitanni, Hitit, Asur, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemleri yaşanmıştır.
M.Ö. 5000-3000’lerde yaşanan Kalkolitik dönemi, yörede Sakçagözü yada Coba Höyük diye bilinen yerleşme temsil etmektedir.
M.Ö. 3000-2000, Erken Tunç Çağı, Gaziantep yöresinde Kalkolitik Döneme oranla daha gelişmiş bir yerleşmeyi temsil eder. Yapılan kazılarda taş temelli, kerpiç üst yapılı ve sıkıştırılmış toprak tabanlı yapılarla karşılaşılmıştır. (Gedikli, Tilmen Höyük, Sakçagözü ve Zincirli kazıları)
M.Ö. 2000-1400 tarihlerinde Orta Tunç Çağı (Güneydoğu Anadolu Küçük Kent Devletleri). Bu dönemde yörede iç işlerinde bağısız, dış işlerinde Babil’e bağlı olan küçük kent devletleri bulunmaktadır. M.Ö. 1550 de Mitanniler devlet üzerinde egemen olmuştur. Mitanniler’in egemenliği, M.Ö. 1400 de Anadolu’da kurulan Hitit yönetimi ile son bulmuştur.
M.Ö. 1400-1200, Geç Tunç Çağında Gaziantep Hitit Devleti’nin bir kenti olmuştur. Bu dönemde Gaziantep merkez konumunda olup Dülük, Kargamış, Zincirli, Coba Höyük bölgedeki diğer önemli şehirlerdi. Dülük kentini Hititlerin kurduğu, İngiliz bilgin David Corc Hukart tarafından saptanmıştır. Dülük Gaziantep’in 10 km. kuzeybatısında yer almaktadır. Gaziantep bölgesi içinde İslahiye’nin 20 km. güneybatısındaki Hititlerin heykel atölyesi olarak kullandıkları Yesemek, dünyada bu türde tek örnektir.
Anadolu’da Frigya Devletinin kurulmasıyla Hitit Krallığı sarsılmış ve bu tarihte Gaziantep bağımsız Hitit Kent Devleti durumuna gelmiştir.
Daha sonra Mezopotamya’da kurulan Asur Devleti, Gaziantep yöresine saldırmış, ve M.Ö. 850 de yöreye egemen olmuştur. M.Ö. 612 ye kadar Asur egemenliğinde kalmıştır. Medler’in bu yöreye girmesiyle İran kültürünün ağır bastığı yeni bir kültür egemen olmuştur. M.Ö. 539-533 yılları arasında Perslerin eline geçen yöre Kapadokya Satraplığı’na bağlanmıştır.
M.Ö. 333’te Büyük İskender’in Pers Devletini yıkmasından sonra Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
M.Ö. 312-69’da Sölekidler Dönemi takip etmiştir. M.Ö. 69 ve M.S. 72’de kurulan Kommagene Krallığının kısa süreli yönetimlerinden sonra bölge M.S. 72’de Roma’nın Suriye eyaletine bağlanmıştır. M.S. 395’e kadar Roma Dönemi egemen olmuştur. Romalılar, yerel halkın gelenek ve göreneklerine, dil ve dinlerine,günlük yaşantısına karışmamışlardır. Roma egemenliğinin sağladığı güvenlik ortamında Dolikhe (Dülük), Kiliza (Kilis), Karus, Belkıs gibi kentler gelişmiştir. Roma İmparatorluğunun Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılmasından sonra Gaziantep bölgesi Doğu Roma sınırları içinde kalarak Bizans’ın Payına düşmüştür. Bu dönemde sınıf farkları, din ve mezhep kavgaları olmuştur. 638-639 yılları arasında bu kavgalar devam etmiştir. Bölge Halife Ömer zamanında Bizanslılar’ dan ilk defa Iyaz-bin Ganam idaresindeki Müslüman ordusu almıştır. 639’da Antep, Dülük, Merziban, Raban, Tılbaşar Kaleleri savaşsız alınmıştır.
Abbasiler döneminde Gaziantep sınırda kurulan askeri bölgelerden biridir. Birçok kez savaş olmuş Bizans ve İslam topluluğu arasında el değiştirmiştir.
782’de Harun-ür Reşid döneminde bölge yeniden Bizanslılar dan geri alınmıştır.
Türkler buraya 11.yy. sonlarına doğru esaslı ve devamlı olarak yerleşmeye başlamışlardır. 1067’de Alparslan’ın komutanlarından Emir Afşin, Dülük Kalesini ele geçirerek burasının karargah olarak kullanmıştır. Bölgeye gelen Türkler, Oğuzlar soyundandır (Türkmenler).
Haçlılar Suriye’ye geldikleri zaman bu bölge Halep Selçukluları’nın elinde bulunuyordu. Türklerin elinden çıkan Dülük önce Edessa (Urfa) Kontluğuna (1098) daha sonra Josselin de Courtenai tarafından Maraş’ta kurulan Senyörlüğe tâbi edilmiştir. Haçlılar zamanında Dülük ve Tılbaşar önemli mevkilerdi. Bu kaleler Halep, Urfa ve Maraş yollarının birleştiği noktada ve kervanların uğrak yerinde bulunuyordu. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesut tarafından 1149’da Tılbaşar Kalesi’nin muhasarası ve damadı Nurâl-din Mahmud ile devamlı mücadele eden Urfa Kontu II. Josselin’in 1150 tarihinde Türkmenler tarafından esir alınması üzerine Franklar ve Türkler arasında Gaziantep önlerinde büyük bir meydan muharebesi olmuştur. Şehre sığınan Kudüs Kralı Antakya’ya serbest gitmek şartıyla burayı Nurâl-din’e teslim eder. O da Gaziantep’i Humus şehrine bedel olarak Nasr-ad Din Mehmet’e verir. Gaziantep bir müddet sonra Melik Nasr Salah-al Din’in eline geçer. Şehir, Melik Salih Ahmed bin Malik Zahir Gazi zamanında çok ilerler. Bu dönemde Gaziantep Kalesi’ne köşkler, istihkamlar ve camiler yaptırılmış ve şehirde bağlar, bahçeler tesis edilmiştir.
Gaziantep, 1270 yılında Moğolların istilasına uğrayarak harap olmuştur. Mısır Hükümdarı Baybars, burayı 1273 tarihinde tekrar kurtarmıştır. Bundan sonra şehir bir süre Dulkadirli Beyleri’nin kendi aralarındaki mücadelelerine sahne olur. Bunlardan Emir Suli (1368-1393) ile Mintaş Timur Boğa, 1388 yılında şehri kuşatırlar. Ancak Sultan Berkuk’un komutanlarından ve yine bir Dulkadiroğlu beyi olan Nasr-ad Din Mehmed Bey, Emir Suli ve Mintaş Timur Boğa’yı yenilgiye uğratarak Gaziantep’i kurtarmıştır. 1404 tarihinde kent Timur’un eline geçmişse de ertesi yıl Nasr-ad Din Mehmed Bey kenti kendi beyliği topraklarına katar. Gaziantep 1420’de geçici olarak Kara Yusuf’un hükmü altına girmişse de, 1471’e kadar doğrudan doğruya Dulkadiroğlu beyliğine ait oldu. Aynı yıl Sultan Kayıtbay’ın komutanlarından Yeşbeğ’in saldırısı üzerine yeniden Memluk Sultanlığına bağlandı. Kayıtbay’ın emri ile şehrin kalesi yeniden onarıldı ve tekrar Dulkadiroğlu Beyliğine teslim edildi.
1515’de geçici olarak Memluk hakimiyetine giren Gaziantep, Dulkadiroğlu Beyliği üzerinde etkili olan Osmanlıların ilgisini çekmeye başlar.1516’da Gaziantep ve çevresi Yavuz Sultan Selim tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlılar idaresinde önce Zulkadriye (Maraş) eyaletine bağlı bir sancak merkezi halinde örgütlendirilir.
Gaziantep, 1818’de Hurşit Ahmed Paşa’nın valiliği sırasında Maraş vilayetinden alınarak bir kaza halinde Halep Eyaleti Merkez Sancağı’na bağlı kaza merkezi olmuştur.
1839’da Gaziantep, Osmanlı yönetimine başkaldıran Mısır Valisi Kavalı Mehmet Ali Paşa güçlerinin Osmanlı Ordusu’nu Nizip’te yenilgiye uğratması üzerine kent bir süre Mısırlıların istilası altında kalmıştır. 1913’de müstakil sancağa dönüşmüştür. 1516’da Osmanlıların eline geçtikten sonra Osmanlıların yükselme devri, Gaziantep içinde yükselme devri olmuştur. Bu devirde yapılmış cami, mescit, medrese, han ve hamam sayısı oldukça çoktur. Kent yalnızca imar yönünden değil üretim, ticaret ve el sanatları yönünde de ilerlemiş ve Avrupa’ya dokuma satar duruma gelmiştir. Kentin ticaret yolları üzerinde olması, çeşitli ürünlerin ve halkın ticaretle uğraşması nedeniyle Gaziantep, Osmanlılar devrinde bölgesel bir merkez durumuna gelmiştir. Osmanlıların gerileme devrinde ise Gaziantep de karışıklıklar olmuş, çeşitli baş kaldırmalar görülmüştür.
Kent, 1818’de kuraklık, 1821’de deprem, 1826’da veba salgını ve 1839’da Mısır Valisi Kavalı Mehmed Ali Paşa’nın Oğlu İbrahim Paşa’nın saldırısından geniş ölçüde etkilenmiştir.
Kent, 1918’de Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Harbinde yenilgiyi kabul etmesi üzerine imzaladığı Mondros Mütarekesi sonucunda 1919’da önce İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Geçici zannedilen bu işgalin devamlılığa dönüştüğü, işgal görevinin Fransızlara devredilmesiyle anlaşılmış oldu. Şehir halkı, hiçbir kuvvete ve desteğe güvenmeden sadece istiklal ve hürriyet emeliyle ayaklanır. 1 Nisan 1920 de şehrin savunması ve düşmandan kurtarılması için mücadeleye başlanmıştır. Vatanlarını bu çarpışma sonunda kurtaran halk 25 Aralık 1921’de işgalden kurtuldu. Ankara Antlaşması ile bu kurtuluş tescil edilmiştir. 6 Şubat 1921’de T.B.M.M. tarafından kente ‘GAZİ’ lik unvanı verildi.
Antep Adının Kökeni
600 yıl önce yaşamış olan tarihçi Aynî’nin eserinde, bu şehre Antep denilmesinin sebebi şöyledir. Vaktiyle burada ‘Aynî’ adında bir hükümdar yaşarmış. Zulmü ile meşhur olan bu hükümdar, günün birinde, yaşadığı müddetçe işlediği günahları için tövbe etmiştir. Bunu duyan halk ‘suçundan temizlenen’ anlamına gelen ‘AYINTAP’ kelimesini kullanmıştır.
Antep kelimesinin nereden geldiği konusunda tespit edilen diğer söylentiler şöyledir:
- Şehir ismini, burada hüküm süren Aynî adındaki kraldan dolayı ‘Ayıntap’ adını almıştır.
- Kelimenin aslı ‘HANTAP’ dır. TAP: Hitit dilinde ‘arazi’ anlamına gelmektedir ve ‘han arazisi’ anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca Tap kelimesi; toprak, arazi ve yer anlamına geldiği, halen Gaziantep dilinde kullanılan, sıralanmış tarla, ok manasına gelen ‘TANKİR’ kelimesinden de anlaşılmaktadır.
- Şehrin eski adı ‘ENTAP’ dır. TAP; Geldani lisanında güzel manasına geldiği için Entap ‘engüzel’ anlamını taşımaktadır.
- Şehrin suyunun güzelliği sebebiyle şehre ‘AYINTAP’ adı verilmiştir. ‘AYIN’ Pınar, kaynak, ‘TAP’ iyi ve güzel anlamlarını taşımaktadır. Bu iki kelimenin birleşmesiyle Ayıntap; güzel kaynak, iyi pınar manasını taşımaktadır.
- Ayıntap; su bolluğu anlamına gelir. Tap sözü ise Farsça da; takat,kudret manasını taşımaktadır.
- Gaziantep de güneşin diğer tüm yerlerden daha parlak olduğu söylenmiştir. Bunun nedeni; şehirdeki bütün yapıların beyaz taştan yapılmış olması ve sonucunda güneşin, yapıların üzerinde daha fazla yansıma yapmasıdır. Farsça’da; Aynî: tıpkı, Tap: ziya, ışık ve hararet verici anlamını taşıdığı için ‘Ayîntap’, güneş gibi parlayan şehir anlamında kullanılmıştır.
- Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun Şark ve Garp kaynaklarından Antep ve Antep Kalesi adlı eserinde; Antep kelimesinin Ermenilerden geldiği; Teluç, Antap, Ayıntaf kelimelerinin Ermenice de: düşmeyen, dayanan, teslim olmayan kale anlamını taşıdığı belirtilmiştir.
Tarihi Yapılar
Gaziantep, çeşitli dönemler ait tarihi eserlere sahiptir. Bunlar: Antik dönem eserleri; Kargamış, Sakçagözü, Zincirli ve Dülük Harabeleri olup buralarda Hititlere ait eserler bulunmuştur.
Roma ve Bizans dönemi esreleri: Bizans İmparatoru Justiniaus tarafından yaptırılan ve Memlûkler, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar tarafından onarılan Gaziantep Kalesi ile Tılbaşar Kalesi’dir.
Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı eserleri: Halife Hz. Ömer zamanında yaptırılan Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde onarılan; Ömeriye Cami, Memlûklere ait Kadı Kemalettin, Eyüboğlu ve Alinacar Camileri, Dulkadiroğulları Beyliğine ait Ala-Üd Devle (Ali Dola) Camisi ve Osmanlı Dönemine ait: Tahtalı, Ağa, Bostancı, Ahmed Çelebi, Mehmet Nuri Paşa ve Bekir Bey Camileri, Ramazaniye Medresesi’dir.
Bunların yanı sıra yapım tarihleri bilinmeyen Boyacı, Esenbek, Handaliye, Halaybey, Hacı Nasr, Şeyh Fethullah, Şirvani, Ömer Şeyh, Kozanlı, Ayşe Bacı, Hüseyin Paşa, Karagöz, Karatarla Camileri bulunmaktadır.
Bedestenler: Zincirli ve Kemikli Bedestenleri.
Hamamlar: Eski Keyvan Hamamı, Paşa Hamamı, Şıh Hamamı, Naib Hamamı, Tabak Hamamı, Hüseyin Paşa Hamamı.
Hanlar: Paşa Hanı, Belediye Hanı, Hışvan Hanı, Emirali Hanı, Millet Hanı, Kürkçü Hanı, Bayaz Han (Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyon projeleri hazırlanmıştır) bulunmaktadır.